Süleymaniye

0
52

Sinan’ın şaheseri: Süleymaniye

İngiltere’deki St. Paul Katedralinin yapınıp m 25. Vatikan’daki Sah Pietro Katedralinin yapımının ise 150 yıl süfdü hatırlanırsa; Süleymaniye gibi bir külliyenin 7 yılda tamamlanıp bitirilmiş olması yalnızca Mimar Sinan’a özgü bir “mucize” olsa gerek…

Sanatsal yetenekle politik gücün, estetik ile matematiksel çözümün, dahi bir mimarla ileri görüşlü bir padişahın; Mimar Sinan ile Kanuni Sultan Süleyman’ın, ortaya çıkardıkları bir başyapıt Süleymaniye Cami… Mimarlık tarihimizin bu en büyük şantiye organizasyonu; ibadet yeri olmasının ötesinde; eğitim merkezi, imarethane, hastane, özetle yaşamın odak noktasıydı… Doğan Kuban, İstanbul Ansiklopedisi’nde; “Paris için Nötre Dame, Londra için Saint Paul ya da Roma için San Pietro ne ise; İstanbul için de Süleymaniye o’dur…” diye yazıyor ve ekliyor: “Süleymaniye kent imgesi ile bütünleşmiştir. İmparatorluğun en simgesel yapısı, peysaj içindeki konumu ile kentin en güzel silüetinin egemen öğesidir…”

Minaresinde bir sandık dolusu mücevher var!

Evliya Çelebi’ye göre “temeller kazılırken öylesine derinlere inilmişti ki; işçilerin kazma seslerini, dünyayı boynuzlarında taşıyan öküz bile işitiyordu… Mimar Sinan Kanuni’ye “kıyamet günü geldiğinde bu caminin kubbesinin top gibi yuvarlanacağını, yıkılmayacağım” söylüyordu…

Bir başka öyküye göre ise; Sinan yapının temelini attıktan sonra oturması için bir yıl beklemişti, inşaatın parasızlıktan durduğunu sanıp, bunu fırsat bilen İran Şahı Tahmasb Kanuni’ye bir sandık dolusu mücevher göndermişti. Buna kızan padişah, tüm mücevherleri “inşaat harcına karıştırması” için Sinan’a vermiş, Sinan da minarelerden biri örülürken mücevherleri rastgele serpiştirmişti. Bu yüzden, güneş vurdukça ışıldayan bu minareye “cevahir” ya da “güneş minaresi” denirdi. Gene Evliya Çelebi’ye göre; kıble kapısı kemerinde yer alan büyük firuze öylesine parlaktı ki, bakanları kör ederdi… İngiltere’deki St. Paul Katedrali’nin yapımının 25, Vatikan’daki San Pietro Katedrali’nin yapımının ise 150 yıl sürdüğü hatırlanırsa; Süleymaniye gibi bir külliyenin 7 yılda tamamlanıp bitirilmiş olması, yalnızca Mimar Sinan’a özgü bir “mucize” olsa gerek…

Sinan’ın “kalfalık eseri” olarak tanımlanan bu muhteşem yapı için Haldun Hürel, “İstanbul’u Geziyorum, Gözlerim Açık” adlı kitabında şu satırları kaleme alıyor: “İster fantazya, ister gerçek, ne olursa olsun, Süleymaniye’nin yapım aşaması bütünüyle görkemli bir efsanedir. 16. yüzyılın insan gücüne dayalı teknik koşulları çerçevesinde, insanüstü bir gayretle, 7 yılda tamamlanan bu özgün eser, hem mimarlık sanatı, hem de mühendislik açısından, tüm çağlara ders verecek niteliktedir…” Yapımına 1550 yılında başlanan külliye için Mimar Sinan imparatorluğun dört bir yanından çeşitli malzemeler getirterek şantiyeye yığmıştı. Filistin, Lübnan, İskenderiye, Sofya, Marmara Adası, Silifke’den taşlar, sütunlar, keresteler, tuğlalar…

26.5 metre çapıyla, Ayasofya’dan sonra İstanbul’daki en geniş ikinci kubbeye sahip olan Süleymaniye Cami’nin kubbe tuğlaları hafif olsun diye özel olarak imal edilmiş, içeride kalan sesin yankılanmaması için tuğlaların arasına 255 kavanoz yerleştirilmişti. Yapının yer döşemeleri altında havalandırma kanalları, girişin üzerinde ise bir “is odası” yer alıyor. Caminin içinde yanan kandillerin isi burada toplanarak hem iç mekanın kirlenmesi önleniyor, hem de toplanan isler mürekkep yapımında kullanılıyordu. Dört minaresinde toplam 10 şerefenin yer alması; Sultan Süleyman’ın İstanbul’daki dördüncü, imparatorluğun ise onuncu padişahı olmasını vurgular. İmkansız denilen pek çok tekniği burada gerçekleştirmeyi başaran Mimar Sinan, inşaatta kullanılan bütün taşları demirle birbirine kenetliyor ve oynamamaları için kenet boşluklarına erimiş kurşun döktürüyordu… İnşaat bittiği zaman cami öylesine görkemli yükseliyordu ki, Kanuni caminin açılışını Sinan’a yaptırmıştı…

Külliye’de 400’den fazla kubbe var…

Sekiz sütun üzerinde yükselen dokuz kubbe ile örtülü Süleymaniye Cami avlusu, bir taç kapıyla süslenmiş görmekli bir girişe sahip. Külliye’nin tamamında 400’den fazla kubbe yer alıyor. Döneminde okul ve tıp okulu olarak hizmet veren binalar şimdi çocuk

kitaplığı, medreseler Süleymaniye Kütüphanesi, hastane Süleymaniye Doğumevi, Tiryaki Çarşısı turistik eşya satan dükkanlar, akıl hastanesi, kuran kursu olarak kullanılıyor. Darüzziyafe bölümünde “Sultan Süleyman” ve “Mimar Sinan” salonları ise sevimli birer lokanta olarak hizmet veriyor hala.

Sinan ile Süleyman’ın türbeleri de burada

Türbeleriyle de ünlü Süleymaniye Camisi’ndeki en görkemli türbe kuşkusuz Sultan Süleyman’a ait.

28 adet sütunla donatılmış, içi muhteşem çinilerle örülü türbesinin ortasındaki sandukasında yatan Süleyman’a pek de uzak olmayan küçük bir türbe daha var.

Cami avlusunu çevreleyen yüksek duvarların ardındaki bir mütevazı türbede ise büyük usta Mimar Sinan yatıyor. Mermerden yapılmış ve sanduka şeklindeki mezarın üstünde yer alan mermer sarığının da Sinan’ın kendisi için yaptığı söylenir…

Osmanlı tarihinin bu iki büyük ismi, yarattıkları muhteşem yapının gölgesinde, güneşin minarelerinin altında huzur içinde uyuyor olsalar gerek…

Read More about Sığla Yağı

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz